22 Ocak 2016 00:57

Türkler özgür mü?

Türkler özgür mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu sorunun yanıtı kişilerin, partilerin, politik akımların durdukları yere, yani olaylara ve gelişmelere hangi kriterlerin ışığında değerlendirdiklerine göre değişiyor. Ama değişmeyen ve kesin olan bir şey var, o da bu sorunun evrensel düzeyde kabul edilen belirli kriterlere göre bir yanıtı var ve bu da nesnel bir gerçekliğe dayanıyor. Eğer ifade özgürlüğü yoksa, örneğin düşüncelerini açıklamaktan öte bir şey yapmamış olan akademisyenlere devlet destekli olarak dört bir yandan saldırılıyorsa, davalar açılıyor, soruşturmalar yürütülüyorsa orada özgürlükten söz edilemez.

Ya da şöyle de anlatabiliriz; “Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz.” Marksizmin bu temel saptaması neredeyse 150 yıldır çeşitli örneklerle kanıtlanmış durumdadır. Bugün Türkiye’de Kürt sorunu dolayısıyla yeniden yeniden kanıtlanıyor. Ezilen bir ulusun, yani Kürtlerin hak ve özgürlüklerini dile getiren Türkler vatan hainliğinden başlayan, ülkeyi bölmek istemekle devam eden, teröre destekçilikle noktalanan suçlamalar zincirinin hedefi oluyorlar. Ama bu gerici saldırı sadece Kürt sorunu ile sınırlı kalmıyor, namuslu gazeteci, hak arayan işçi, hatta “yayın kazası ile” gerçeğe küçücük pencere aralayan yayıncı kaynatılan cadı kazanının içine atılıyor.

Bu gerici, faşist saldırı elbette sadece yasal soruşturmalar, idari cezalar ve tutuklamalar ile sınırlı kalmıyor. Daha da önemlisi ve tahrip edici olanı ortalama Türk işçisinin ve emekçisinin düşünceleri, ruhu, davranışları tutsak ediliyor ve ona ya gerici milliyetçi bir kitle hareketinin destekçisi olması, ya da sessiz kalması dayatılıyor. Yani Kürtler üzerinde uygulanan ulusal baskı, Türklere de demokrasi yoksunluğu, özgürlüklere geçit vermeme, söz, basın ve ifade özgürlüğünün, toplanma ve gösteri özgürlüğünün zapturapt altına alınması olarak yansıyor. Açıkçası baskı ve terör katlanarak büyüyor ve egemenliğini kurmaya çalışıyor.
Bütün bu baskı ve terör bugün hangi gerçeğin üzerini örtmek üzere tüm ülkenin üzerine boca ediliyor? Neden olduğu açık; yer yer kısmi yerel ayaklanmalara dönüşmüş olan son Kürt isyanının bastırılması için. Peki ama şehirleri, mahalleleri tank ve top ateşi ile yakıp yıkmak mümkün olsa da, ezilen ve en temel demokratik haklarını isteyen bir halkın mücadelesini bastırmak olanaklı mı? Tarih ezilen ulusların er ya da geç kendi kaderlerini tayin etmeyi başardıklarını sayısız kez kanıtlamış durumdadır. Bu kez de farklı olmayacaktır. Üstelik daha geniş bir kitle temeline, ülkeler arası destek güçlerine ve kader ortaklığına, tüm dünya da sempati ve destek kazanmış bir hareket olma özelliğine sahip olarak Kürtler bunu başaracaklardır.

Peki Kürtler kime karşı mücadele ediyorlar? Türkiye egemen sınıflarının devletine karşı mücadele ediyorlar. Yani tüm işçi ve emekçi halkı ayrımsız ezen ve baskı altında tutan, sendikalaşmak, sendika seçme özgürlüğü için mücadele eden işçiye saldıran, suyunu yaşam alanını korumak için mücadele eden vatandaşı tekmeleyen dipçikleyen, şehrimi kendi istediğin gibi rant alanlarına çeviremezsin diye mücadele eden şehir sakinine TOMA’larla, gazlarla saldıran, futbol seyircisine potansiyel muhalif ve suçlu muamelesi yapan, açlık ve yoksulluğu yaygınlaştıran bir sermaye düzeninin bekçi köpekliğini yapan, aydınına, gazetecisine, yayıncısına kan kusturan bir devlete karşı mücadele ediyorlar. Burjuva milliyetçileri dahi önderlik etmiş olsa da, ulusal bir harekete derin bir demokratik karakter kazandıran gerçek de işte burada yatmaktadır.

Kısacası Kürtler özgür değilse, Türkler de özgür değildir. Sadece tutsaklığın biçimi değişmektedir. İşte genel olarak ulusal hareketlerin taşıdığı bütün bu potansiyelden ötürüdür ki, Komünist Manifesto’nun “Tüm ülkelerin işçileri birleşin” çağrısı, Ekim Devrimi’nden sonra “Tüm ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin” çağrısına doğru genişlemiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa